Temel Yaklaşımlar ve Çevik: Bir Sistematik Karşılaştırma

Oğuzhan Arı
11 min readJun 16, 2023

--

İçinde bulunduğumuz dünyada her şey bir sürecin sonucu olarak karşımıza çıkar. Hiçbir şey şu an oldukları halleriyle bir anda var olmamış ve şu anki halleri hiçbir sürecin ilk hali değildir. Buna süreçlerin kendisi de dahildir. İnsanoğlu edindiği bilgi birikimini sürekli test etmiş, sürekli geliştirmek için yeni yollar denemiştir. Her alanda, her kavram içerisinde bir “geleneksel” yaklaşım, yani bu kavramın ortaya çıkmasına sebep olan, hitap ettiği soruna çözüm olarak insanların ilk cevabı olarak ortaya koyulan bir yaklaşım bulunmaktadır. Örneğin Isaac Newton’ın Kütle Çekim yasası mikro ölçekte cisimlerin davranışlarını açıklamakta oldukça başarılı olmasına karşın, gezegen hareketlerini ve uzay zaman düzlemini açıklama konusunda yetersizdir. Bunun bir sonucu olarak Einstein’ın İzafiyet Teorisi, Özel ve Genel Görelilik ile hem elmanın yere düşmesini hem dünyanın güneş etrafında dönmesini açıklamaktadır.

Yazılım Süreçlerini Yönetiminde de aynı desen karşımıza çıkmaktadır. Yazılım süreçlerinin planlaması ve yönetilmesi sorununa cevap olarak karşıya çıkan bu süreçler ilk olarak temel sorunları çözmeye yönelik olarak Waterfall ile karşımıza çıkmıştır.

Waterfall

Waterfall’ı yaşanan sorunlara bir refleks olarak düşünebiliriz. Waterfall modeli, belki de en tanınmış lineer yazılım süreç modelidir. Bu modelde, her bir aşama bir öncekini tamamlamadan önce tamamlanır. Bu model, belirli bir proje hakkında yeterli bilgiye sahip olduğunuz ve gereksinimlerin pek değişmeyeceği durumlarda etkili olur. Ancak, gereksinimlerin değişebileceği veya belirsiz olduğu durumlarda, bu model esnekliği sağlamakta zorluk çekmesi muhtemeldir. Süreçleri net bir şekilde belirlemek, bu süreçleri yürütmek ve süreçleri sonlandırmak için temel süreci kurgulayan bir yapı olarak ortaya çıkmıştır. Bu süreç 5 veya 6 adımlı olarak karşımıza çıkmaktadır. Beş adımda değerlendirdiğimizde şöyle bir yapı çıkmaktadır.

Bu süreçler şu şekilde açıklanabilir;

Proje Tanımı ve Müşteri İhtiyaçları (Gereksinimler / Analizler): Projeyi ve onun gereksinimlerini anlamak ve belirlemek için proje ekibi ve müşteriyle iş birliği yapılır. Bu aşamada, proje kapsamı, hedefleri, beklentileri ve zaman çizelgesi belirlenir. Projenin eskizinin çizildiği ve bittiğinde neye benzeyeceğinin tasarlandığı yer burasıdır.

Proje Planlama (Tasarım): Burada, projenin nasıl başarıyla tamamlanacağına dair detaylı bir plan geliştirilir. Bu genellikle görevlerin listesini, her bir görev için tahmini süreyi, görevlerin bağımlılıklarını ve kaynak ihtiyaçlarını içerir. Bu aşamada, kısıtlar içerisinde proje için bir ön görüde bulunur, projenin aşamaları zaman çizelgelerine yerleştirilir. Tasarım’ın çıktılarından birisi aslında bir proje için başarı metriği niteliği taşır. Tasarlanan ile gerçekleşen arasındaki uyum, projenin başarısını ifade eder.

Proje Yürütme (Kodlama / Geliştirme): Planlanan görevler uygulanır ve proje ekibi, planlanan hedeflere ulaşmak için çalışır. Bu aşamada projenin gereksinimlere cevap verecek şekilde kodlanması / geliştirilmesi beklenir.

Proje İzleme ve Kontrol (Test): Projenin plana uygun olarak ilerlediğini kontrol etmek ve gerektiğinde düzeltici önlemler almak için proje sürekli izlenir. Bu aşamada, geliştirme aşamasında kodlanan uygulama/modül test edilir. Test aşamasında hem yazılımsal hatalar gözetilirken hem de ortaya çıkan ürünün gereksinimlere cevap verip veremediği test edilir.

Proje Kapatma (Teyit): Proje hedeflerine ulaştığında, proje kapatılır. Bu aşama genellikle bir proje değerlendirmesi ve öğrenilen derslerin belgelenmesini içerir.

Bu geleneksel yaklaşımın dezavantajlarından bazıları, değişikliklere karşı esnek olmaması ve her aşamanın tamamlanmasının zaman almasıdır. Ayrıca, bu modelde, projenin sonucunun genellikle ancak projenin sonunda görülmesi de bir dezavantajdır. Lineer modellerde her adım, bir önceki adımın tamamlanmasına bağlıdır. Bir sonraki adım, kendisinden önce gelen adımların çıktılarını girdi olarak alır ve süreç doğrusal bir şekilde tamamlanır.

V Model

V Modeli, Waterfall modelinin daha detaylı ve test süreçlerini vurgulayan bir varyasyonu olarak kabul edilir. V Modeli, geliştirme sürecinin her aşamasını eşleşen bir test aşamasıyla birleştirir. Bu model, gereksinimlerin proje başlamadan önce tam olarak tanımlanabildiği ve çok fazla değişmeyeceği durumlarda etkili olur. Ancak, gereksinimlerin değişebileceği veya belirsiz olduğu durumlarda, bu model esnekliği sağlamakta zorluk çekebilir. Bu model genellikle şu adımları içerir:

Sistem Gereksinimleri Tanımı: Bu aşamada proje ekibi ve müşteri bir araya gelir ve projenin kapsamını ve gereksinimlerini belirler. Sistem gereksinimleri detaylı bir şekilde belirlenir ve dokümante edilir. Bu gereksinimler daha sonra kabul testlerinin temelini oluşturur.

Sistem Tasarımı: Bu aşamada, sistem mimarisi ve tasarımı geliştirilir. Genel sistem tasarımı yapılarak, sistem ve alt sistemler arasındaki ilişkiler belirlenir. Bu tasarım, daha sonra sistem testlerinin temelini oluşturur.

Alt Sistem / Modül Tasarımı: Bu aşamada, her bir alt sistem veya modülün ayrıntılı tasarımı yapılır. Bu tasarımlar, entegrasyon testlerinin temelini oluşturur.

Birim Tasarımı: Her bir modül ayrı ayrı tasarlanır. Bu aşama, birim testlerinin temelini oluşturur.

Birim Kodlama ve Test Etme: Bu aşamada, her bir modül kodlanır ve birim testleri yapılır. Birim testleri, birim tasarımının doğru bir şekilde uygulanıp uygulanmadığını doğrular.

Alt Sistem / Modül Entegrasyonu ve Test Etme: Modüller alt sistemlere entegre edilir ve entegrasyon testleri gerçekleştirilir. Entegrasyon testleri, alt sistemlerin birlikte doğru bir şekilde çalışıp çalışmadığını doğrular.

Sistem Entegrasyonu ve Test Etme: Alt sistemler, genel sisteme entegre edilir ve sistem testleri gerçekleştirilir. Sistem testleri, tüm sistem öğelerinin birlikte doğru bir şekilde çalışıp çalışmadığını doğrular.

Kabul Testleri: Son kullanıcılar, sistemi kullanır ve kabul testleri gerçekleştirir. Kabul testleri, sistemin gereksinimleri karşılayıp karşılamadığını doğrular.

V Modelinin dezavantajlarından bazıları, değişikliklere karşı esnek olmaması ve her aşamanın tamamlanmasının zaman almasıdır. Ayrıca, V Modelinde, projenin sonucunun genellikle ancak projenin sonunda görülmesi de bir dezavantajdır. Bu modelde, her aşamanın tamamlanması bir önceki aşamanın tamamlanmasına bağlıdır ve her sonraki aşama, bir önceki aşamanın çıktılarını girdi olarak alır.

V Modeli ve Waterfall Modeli, projelerin gereksinimlerin tanımlandığı ve değişikliklerin nadir olduğu durumlarda kullanılır. Her iki model de aşamaların sırasıyla gerçekleştirilmesini gerektirir ve bir sonraki aşamaya geçmek için bir önceki aşamanın tamamlanmasını gerektirir. Ancak, bu iki model arasında önemli farklılıklar vardır:

1. Erken Test Planlaması: V Modeli, her bir geliştirme aşamasını uygun bir test aşamasıyla eşleştirir, bu da daha erken ve daha sistemli test planlaması sağlar. Waterfall Modeli’nde ise test aşaması genellikle kodlama aşamasından sonra gelir ve bu, hataların daha geç bulunmasına neden olur.

2. Hata Tespiti ve Düzeltme: V Modeli, her aşamada testlerin yapılmasını sağlar, bu da hataların daha erken tespit edilmesine ve düzeltilmesine yardımcı olur. Waterfall Modeli’nde ise, hatalar genellikle test aşamasında tespit edilir ve bu, düzeltme maliyetlerinin artmasına neden olur.

3. Kalite Kontrol: V Modeli’nde, her bir geliştirme aşaması karşılık gelen bir test aşamasıyla ilişkilendirilmiştir. Bu, sürekli kalite kontrol sağlar ve her aşamada kaliteyi doğrular. Waterfall Modeli’nde ise, kalite kontrol genellikle son aşamalarda yoğunlaşır.

Bu üstünlüklere rağmen, V Modeli de değişken gereksinimlerle başa çıkmakta zorlanmaktadır ve sürecin doğrusal ilerlemesi nedeniyle esneklik sağlamakta güçlük çekmektedir.

Spiral Model

Risk odaklı bir geliştirme modeli olan Spiral Modeli, her dönüşünde proje risklerini belirler ve bu riskleri yönetmek için stratejiler geliştirir. Bu model, hem gereksinimlerin başlangıçta tam olarak belirlenemeyeceği, hem de değişken gereksinimlerin söz konusu olduğu durumlarda etkili olur. İşte bu modelin genellikle izlediği adımlar:

Kaynak: https://www.scnsoft.com/blog/software-development-models

1. Planlama (Hedef, Alternatifler ve Kısıtların Tanımlanması): Bu aşamada, projenin hedefleri belirlenir, olası geliştirme alternatifleri ve bunların ilişkili kısıtlamaları tanımlanır. Bu, daha sonra yapılan risk analizi ve prototip geliştirmenin temelini oluşturur.

2. Risk Analizi: Bu aşamada, belirlenen alternatifler ve kısıtlar ışığında riskler belirlenir ve analiz edilir. Bu analizler, risk yönetimi stratejilerinin oluşturulmasını ve daha sonraki prototip geliştirme süreçlerini yönlendirir.

3. Mühendislik (Geliştirme ve Gelecek Aşamaların Planlaması): Her spiral döngüsünde bir prototip geliştirilir. Bu prototip, risklerin belirlenmesi ve azaltılması için kullanılır ve müşterinin gereksinimlerini karşılamak için iteratif bir şekilde rafine edilir.

4. Müşteri Değerlendirmesi: Müşteri, geliştirilen prototipi değerlendirir ve geri bildirim sağlar. Bu geri bildirim, bir sonraki spiral döngüsünün planlanmasında ve prototipin geliştirilmesinde kullanılır.

Spiral Modeli, esnek bir model olduğu için değişikliklere ve belirsizliklere karşı daha dayanıklıdır. Bu modelin her bir dönüşünde, projenin riskleri belirlenir ve bu risklerin yönetilmesi için stratejiler geliştirilir. Spiral Modeli’nin dezavantajlarından biri, modelin uygulanmasının karmaşık olması ve gerektirdiği sürekli dikkat ve yönetimdir.

Spiral Modeli, V Modeli ve Waterfall Modeli, projelerin gereksinimlerinin farklı şekillerde ele alındığı durumlarda kullanılır. Spiral Modeli, değişken gereksinimler ve belirsizliklerle başa çıkabiliyorken, V Modeli ve Waterfall Modeli, gereksinimlerin projenin başında belirlendiği ve nadiren değiştiği durumlar için daha uygundur. V Modeli, her geliştirme aşamasına uygun bir test aşaması atamasıyla kalite kontrolü vurgular. Waterfall Modeli, daha doğrusal bir yaklaşım sunar ve genellikle daha basit ve anlaşılır bir yapıya sahiptir. Ancak, her iki model de büyük değişikliklere ve belirsizliklere karşı daha az esnektir. Bu durum, Spiral Modeli’nin belirsizlik ve değişken gereksinimlerle başa çıkmakta daha üstün olduğu durumları belirtir.

Waterfall, V Model ve Spiral Model, yazılım geliştirme süreçlerinde kullanılan önemli yöntemlerdir, ancak her biri belirli senaryolar ve gereksinimler için en uygun seçenek olur.

Waterfall Modeli, en basit ve anlaşılır model olarak, geliştirme sürecinin belirgin ve ayrı aşamalara bölündüğü durumlarda kullanılır. Bu model, gereksinimlerin başlangıçta iyi tanımlanmış olduğu ve projenin boyunca neredeyse hiç değişmediği durumlarda etkilidir. Ancak, bu doğrusal yaklaşım, beklenmeyen değişikliklere karşı daha az esneklik sağlar.

V Modeli, Waterfall Modeli’nin daha detaylı ve test odaklı bir varyasyonudur. Her geliştirme aşamasını bir test aşamasıyla eşleştirerek kalite kontrolüne vurgu yapar. Ancak, V Modeli’nin değişken gereksinimler veya belirsizliklerle başa çıkmakta zorlandığı durumlar vardır, çünkü bu model de doğrusal bir yaklaşımı benimser.

Öte yandan, Spiral Modeli belirsiz ve değişken gereksinimlerin olduğu durumlarda kullanılmak üzere tasarlanmıştır. Risk analizi ve iteratif geliştirme üzerinde durarak, Spiral Modeli projenin her aşamasında esneklik ve adaptasyon yeteneği sağlar. Bu model, belirsizliklerin ve risklerin yüksek olduğu projeler için genellikle en uygun seçenektir. Ancak, Spiral Modeli’nin sürekli risk değerlendirmesi ve yönetimi gerektirdiği ve bu nedenle yönetimin karmaşık olabileceği aşikardır.

Sonuç olarak, hangi modelin kullanılacağına karar verirken, projenin doğası, gereksinimlerin belirlilik düzeyi ve belirsizliklere karşı tolerans gibi faktörler dikkate alınmalıdır. Her modelin kendine özgü avantajları ve sınırlamaları vardır ve en iyi seçim, projenin özgül koşullarına bağlı olacaktır.

Agile Yaklaşım

Çevik yazılım geliştirme (Agile), 21. yüzyılda yazılım geliştirme sürecini daha esnek ve işbirlikçi bir yönde dönüştüren bir yaklaşımdır. Çeviklik, yazılım geliştirme sürecinin belirsizliklerle ve sürekli değişen gereksinimlerle başa çıkabilmesini sağlar. Waterfall, V Modeli ve Spiral Model gibi daha geleneksel ve yapılandırılmış yazılım geliştirme modellerinin aksine, çevik metodoloji, değişiklikleri kabul eder ve bu değişikliklere hızlı bir şekilde uyum sağlamayı hedefler. Bu, projenin ömrü boyunca gereksinimlerin ve teknolojilerin nasıl değişebileceği konusundaki belirsizlikler göz önünde bulundurulduğunda, özellikle önemlidir.

Çevik metodoloji, dört ana değer üzerine inşa edilmiştir ve bunlar Çevik Manifesto’da belirtilmiştir: Bireyler ve etkileşimler üzerine süreçler ve araçlar; işleyen bir yazılım üzerine kapsamlı belgeleme, müşteri iş birliği üzerine sözleşme müzakeresi; ve plana bağlı kalmaktan ziyade değişime tepki verme. Bu değerler, çevik yaklaşımın sürekli iletişim, hızlı prototipleme, sürekli müşteri geri bildirimi ve sürekli iyileştirme gibi önemli unsurlarını vurgular.

Çevik yaklaşımla, yazılım geliştirme süreci, belirli aşamalar ve katı süreçler yerine, bir dizi kısa ve zamanla sınırlı “sprint” veya “iterasyonlar” şeklinde organize edilir. Her bir iterasyon, bir mini-proje gibi ele alınır ve genellikle birkaç hafta sürer. Her iterasyon sonunda, işleyen ve test edilmiş bir yazılım parçası teslim edilir. Bu, müşterinin sürekli geri bildirimini sağlar ve proje ekibinin, projenin ilerlemesi ve gereksinimlerin evrimi ile yazılımı sürekli olarak adapte etme ve iyileştirme yeteneğini geliştirir.

Çevik metodoloji, belirsizlikler ve değişikliklerin yüksek olduğu projeler için idealdir ve etkin bir şekilde uygulanabilmesi için güçlü iletişim, iş birliği ve adaptasyon yeteneklerini gerektirir. Çeviklik, yazılım geliştirme sürecini daha hızlı, daha esnek ve daha duyarlı hale getirerek, organizasyonların pazardaki değişikliklere ve müşteri gereksinimlerine hızlı ve etkili bir şekilde yanıt verme yeteneğini geliştirir. Bu, projenin sonucunun daha yüksek kalitede, daha az riskle ve daha yüksek müşteri memnuniyeti ile sonuçlanmasını sağlar.

Çevik yaklaşımın ana adımları genellikle şu şekildedir:

Kaynak: https://hive.com/blog/what-is-agile-project-management-methodology/

1. İhtiyaçların Belirlenmesi (Requirements): Çevik yaklaşımda, projenin ilk aşaması genellikle iş gereksinimlerinin belirlenmesi ile başlar. Bu aşama, proje ekibi, müşteri ve diğer paydaşlar arasında işbirlikçi bir etkileşim gerektirir. Bu etkileşimler, projenin hedeflerini, kullanıcıların ihtiyaçlarını ve bekledikleri sonuçları belirlemeye yardımcı olur. Ancak, çevik yaklaşımın bir özelliği olarak, bu gereksinimler sabit ve kesin değildir. Bunun yerine, çevik yaklaşım gereksinimlerin ve önceliklerin sürekli olarak gözden geçirilmesine ve gerektiğinde değiştirilmesine olanak sağlar. Bu esneklik, proje ekibinin belirsizliklere ve değişen müşteri beklentilerine hızlı bir şekilde yanıt vermesini mümkün kılar.

2. Tasarım ve Planlama (Design): İhtiyaçların belirlenmesinin ardından, proje ekibi bu gereksinimlere dayalı olarak bir tasarım ve plan oluşturur. Bu aşama genellikle özelliklerin, görevlerin ve zaman çizelgelerinin tanımlanmasını içerir. Ancak, çevik yaklaşımda, bu planlar sabit ve kesin değildir. Bunun yerine, planlar sürekli olarak güncellenir ve iterasyonlar arasında adapte edilir. Bu, proje ekibinin değişen gereksinimlere ve koşullara yanıt verme yeteneğini geliştirir.

3. Geliştirme ve Kodlama (Develop): Çevik metodolojide geliştirme süreci, genellikle “sprint” veya “iterasyon” olarak adlandırılan kısa, zamanla sınırlı döngülerde gerçekleştirilir. Her bir sprint, belirli bir özellik setinin veya işlevin geliştirilmesine ve kodlanmasına odaklanır. Geliştirme süreci boyunca, proje ekibi sürekli olarak kodu gözden geçirir ve optimize eder. Sprintlerin sonunda, işleyen bir yazılım parçası elde edilir ve müşteriye sunulur.

4. Test ve İnceleme (Test): Çevik yaklaşım, her sprint sonunda test ve inceleme aşamalarını içerir. Bu, proje ekibinin geliştirdikleri özellikleri ve işlevleri doğrulamasını ve değerlendirmesini sağlar. Müşteri ve kullanıcı geri bildirimi, bu aşamada kritik bir rol oynar ve ürünün gereksinimleri karşıladığından ve kullanıcı beklentilerini yerine getirdiğinden emin olmak için önemlidir.

5. Değerlendirme ve İyileştirme (Deploy): Çevik metodolojide, her sprintin sonunda bir değerlendirme ve iyileştirme aşaması bulunur. Bu aşama, genellikle bir “Retrospektif” olarak adlandırılır ve proje ekibinin sprint boyunca neyin iyi gittiğini, neyin geliştirilmesi gerektiğini ve gelecekteki sprintlerde nasıl iyileştirme yapılacağını değerlendirmesini sağlar.

Bu adımlar, çevik metodolojinin temel prensipleri olan müşteri iş birliği, bireyler ve etkileşimler, işleyen bir yazılım ve değişime tepki verme üzerine odaklanır. Bu prensipler, çevik yaklaşımın daha esnek, uyumlu ve işbirlikçi bir yazılım geliştirme süreci oluşturmasına yardımcı olur.

Çevik metodoloji, belirsizlik ve değişikliklerin yüksek olduğu projelerde genellikle daha verimli ve etkilidir. Bunun sebebi, çevik yaklaşımın değişikliklere karşı esnekliği ve belirsizliklere hızlı yanıt verebilme kabiliyetini vurgulamasıdır. Geleneksel yazılım geliştirme metodolojilerine, örneğin Waterfall, V Modeli ve Spiral Model gibi modellere, kıyasla, çevik yaklaşımın dinamik doğası, projenin gereksinimlerinde veya hedeflerinde ortaya çıkan herhangi bir değişikliği hızlı bir şekilde ele almayı sağlar.

Ancak, çevik metodolojinin başarıyla uygulanabilmesi için, bu yaklaşımın kendi karmaşıklıklarını ve zorluklarını anlamak ve yönetmek önemlidir. Çevik yöntemlerin etkili bir şekilde uygulanabilmesi genellikle disiplinli ve özverili bir takım gerektirir. Takım üyelerinin birbirleriyle ve diğer paydaşlarla sürekli ve etkin bir şekilde iletişim kurmaları, sürekli olarak iş gereksinimlerini gözden geçirmeleri ve gerektiğinde uyum sağlamaları gereklidir.

Buna ek olarak, çevik yaklaşımın, projenin gereksinimlerinin başlangıçta tam olarak tanımlanmadığı durumlarda bile, sürekli olarak işleyen yazılım parçaları üretebilme yeteneği, bu metodolojiyi özellikle yararlı hale getirir. Bu, çevik yaklaşımın, kullanıcıların ve müşterilerin geri bildirimini sürekli olarak dahil etme ve yazılımın işlevselliğini ve kalitesini sürekli olarak iyileştirme kapasitesinden kaynaklanır.

Sonuç olarak, çevik metodolojinin esnekliği ve uyum kabiliyeti, birçok durumda onu projenin başarısı için en uygun seçenek haline getirebilir. Ancak, çevik yaklaşımın uygulanabilirliği ve etkinliği, projenin özgül doğası, gereksinimlerin belirlilik düzeyi, belirsizliklere karşı tolerans ve takımın yetenekleri ve yetenekleri gibi bir dizi faktöre bağlıdır. Bu faktörler, bir projenin hangi yazılım geliştirme metodolojisinin en uygun olacağını belirlerken dikkate alınması gereken önemli bir etkendir.

Waterfall modeli, gereksinimlerin başlangıçta iyi tanımlanabildiği ve değişiklik olasılığının düşük olduğu projeler için genellikle iyi bir seçenektir. Bu model, sürecin basitliği ve anlaşılabilirliği nedeniyle, özellikle daha küçük projeler için uygundur. Ancak, bu modelin katı doğası, değişiklikleri zorlaştırabilir ve yazılımın son aşamalarına kadar geri bildirimi erteleyebilir.

V Modeli, gereksinimlerin başlangıçta iyi tanımlanabildiği ve değişikliklerin az olduğu projeler için Waterfall modeline bir alternatiftir. Bu model, her geliştirme aşamasına karşılık gelen bir test aşaması ile öne çıkar ve böylece daha erken aşamalarda hataları belirlemeye yardımcı olur. Ancak, bu model de değişikliklere karşı esnek değildir ve projenin başından itibaren iyi tanımlanmış gereksinimlere ihtiyaç duyar.

Spiral Model, belirsizliklerin ve risklerin yüksek olduğu projeler için idealdir. Bu model, risk analizini ve mitigasyonunu (süreçleri hafifletmeyi) merkeze koyar ve bu sayede projenin ilerlemesiyle birlikte değişen gereksinimleri ve riskleri yönetebilir. Ancak, bu modelin karmaşıklığı, daha büyük ve daha karmaşık projeler için daha uygun hale getirir ve daha küçük projeler için gereğinden fazla olur.

Çevik yaklaşım, belirsizlik ve değişikliklerin yüksek olduğu, müşteri geri bildiriminin sürekli olarak gerektiği projeler için genellikle en etkili olanıdır. Bu model, hızlı prototipleme, esnek planlama ve sürekli iyileştirme ile belirginleşir. Ancak, çevik yaklaşım, disiplinli bir takım ve etkin bir iletişim gerektirir ve bazı durumlarda, başlangıçta belirsiz olan gereksinimleri yönetme zorluğu yaşayabilir.

Sonuç olarak, hangi yazılım geliştirme metodolojisinin kullanılacağına karar verirken, projenin özgül gereksinimlerini, belirsizlik ve değişikliklere olan toleransını, takımın yeteneklerini ve beklentilerini dikkate almak önemlidir. Hiçbir yaklaşım, her durum için mükemmel bir çözüm sunmaz, ancak her biri belirli koşullar ve projeler için ideal olur. İdeal yaklaşımı belirlerken, projenin özgüllüğü ve çevrenin karmaşıklığı göz önünde bulundurulmalıdır.

--

--