Modern Toplumda Hayatta Kalma Yöntemlerine Giriş #1: Kişiliğini Bölmek!

Oğuzhan Arı
8 min readMay 16, 2024

--

(2017 yılında yazıdğım ancak sildiğim bir yazıydı, tekrardan koyuyorum)

Yazıya başlamadan önce bir uyarı:

Eğer topluma adapte olma konusunda bir problem yaşamıyorsanız, bu yazı sizin için zaman kaybından başka bir şey olmayacaktır. Gidin ponçik kıymetli vaktinizi size daha yararlı olacak bir şeyde harcayın. Kinaye yapmıyorum, gerçekten çok ciddiyim. Çünkü bu yazı sizin için zaman kaybından başka bir şey olmayacak.

Kendimi bildiğim ilk andan beri topluma uyum sağlayamadığımı fark ettim. Sanırım 16 yaşıma kadar 1.60 ve 90 kilo olmamın (bkz: oğuzhan’ın her ortamda zayıfladığını belirtme sorunsalı) da bir etkisi olabilir bu konuda, emin değilim…

Fakat hep bir uyum problemi yaşadım. Bazı şeyler maalesef hep aynı yerde bulunmuyor. Uyum sağlamak için, topluma benzemeniz gerekiyor. Ne demiş Friedrich Nietzsche;

Canavarla savaşanlar, canavar olmamaya dikkat etsin… eğer uçurumun içine bakarsanız, uçurum da sizin içinize bakar.

Bir şeylere adapte olmak istiyorsanız, o şeye dönüşmeniz gerekiyor. Sanırım ben bunu başaramadım. Yanlış anlamayın ben bunu ahaha ya ben biraz farklıyım topluma adapte olamıyorum, whatsapp var mı ;) tarzında yazmıyorum. Bu benim hayatım boyunca yaşadığım bir problem ve aşmak için birçok yol denedim. Hepsinde de başarısız oldum. Sustum, olmadı. Hoşuma gitmeyen şeyleri değiştirmek için uğraştım, olmadı. Fakat çözümü buldum! Başlıkta da belirttiğim gibi, kişiliğinizi bölmek. Psikolojik anlamda değil, durumlara bakış açısı olarak. Bir şeylere yaklaşırken bazı kriterleri göz önünde bulundurmanız gerekiyor. Bu yaklaşım, yaklaştığınız şeye ne kadar müdahele etmeniz gerektiğiyle alakalı. 21 yıllık yaşantımda gözlemlediğim birkaç ‘tip’ insan var ve bu insanlara ne anlatırsanız anlatın asla ama asla fikirlerini değiştiremiyor, yaptıkları şeylerdeki yanlışlıkları gösteremiyorsunuz. Bu insan tiplerinden birkaçı şöyle;

1- Fanatikler. Fanatikler diyince sadece futbol takımlarını düşünmeyin, herhangi bir şeyin de fanatikliği buna dahildir. Fanatik insanlarda gözlemlediğim en büyük durum inandıkları şeyin asla bir kusur barındırmayacağına inanmasıdır. Yaptıkları yanlış bir şey varsa “ama x de bu yanlışı yaptı” diyerek bu yanlışı haklı gösterme eğilimindeler. Burada kendi inandığım değerlerin fanatiklerini de eleştiriyorum. Fanatik olmak sizi kör ediyor. İnandığınız şeyi yargılamak, onu değerlendirmek ve kötü/zayıf yanlarını bilmek sizi yıpratmaz, aksine ona olan inancınızı sağlamlaştırır. Bu dünyada kimse hatasız değil, herkesin bir hatası var. İnsanların/grupların yaptıklarını değil de aslınd yapmak istedikleri şeyleri takip etmek gerekiyor. Her insanın arkasında bir fikir var ve fikirlere kurşun işlemez!

2-Objektif bakış açısına sahip olmayan insanlar. Herkes hatalara sahip olabilir, hatalarımızın olması ve bunu fark etmemiz bizi iyileştiren şeylerdir. Günümüz dünyasında eleştiri bir şeyi yermek için kullanılsa da aslında şudur;

Eleştiri nedir?

Bir ‘şeyin’ doğru ve yanlış yönlerini bulup göstermek… Çevrenizde bugüne kadar kaç tane olumlu eleştiri gördünüz? Ben o kadar az gördüm ki size kimin ne hakkında eleştirdiğini söyleyebilirim. Bu noktada insanların eleştiriye karşı dirençli olmalarını anlayabiliyorum fakat başbaşa kaldığınız ortamda o yaptığınız eleştirinin onu iyileştirme amacıyla yapıldığını söyleseniz bile bu dirençle karşılaşıyorsunuz. Eleştiri kabul etmemek sanırım bugüne kadar karşılaştığım en üzücü şeylerden biri. Bunun bir üstü, kendi hayatlarına laf ettirmediği gibi, onunki gibi olmayan hayatlara acıyarak bakıyor.

3-Tüm bilgi birikimi Facebook/Instagram üzerinde gördüğü siyah üzerine beyaz yazılar olan insanlar. Sanırım bu en çekilmez profil. Bu insanlara bir şey söylediğinizde size hayır o öyle değil, böyle. facebookta gördüm oradan biliyorum diyor. Bu konuda hadi aç bir google’da ara böyle bir şey var mı? dediğinizde ve dediğinizi yaptığında haa haklıymışsın ya.. diyor. Peki buraya kadar bir sorun var mı? Bence yok, hatayı kabul etmek büyük bir erdem. Buradaki asıl sorun, bu olayın hep yaşanması. Hep bu bilgilere dayanarak karşınıza çıkmaları ve bu doğrulama sürecinin hep yaşanması. Bu konuda iflah olmaz bir güruhla karşı karşıya kalıyoruz.

4-Bir grubun parçası olan insanlar. Bir yere ait hissetmek, o gruba ait olmak gerçekten güzel duygular. Bilimsel araştırmalar bile bunu kanıtlıyor, grup halinde hareket etmek insanları birçok yönden geliştiriyor. Fakat burada ince bir detay var, Türkiye’de bu iş bambaşka bir boyutta. Öncelikle şu konuda anlaşalım, 3 kişilik arkadaş gruplarında bile tüm üyelerin %100 aynı fikirde olduğu konular oldukça nadir olduğu bir yerde koca koca topluluklarda fikir ayrılıklarının olmadığını veya aynı anda hareket eden insanların %100 aynı fikirde olduğunu, hiç kimsenin en ufak bir şüphe duymadığını düşünmek bence biraz ütopik. Tekrardan söylüyorum, buna inandığım değerleri içeren topluluklar da dahil. Eğer size söylenen şeyi topluluğunuz yapıyor diye, kendi filtrenizden süzmeden yapıyorsanız, tebrik ederim 4. maddemizde bahsedilen kişi sizsiniz. Peki bunun ne sakıncası var? Örneğin bir olay çıkıyor, bir topluluk bir mağazaya saldırıyor camlarını indiriyor ateşe veriyor yağma yapıyor. Bu yağmanın arkasındaki temel fikir aslında sürü psikolojisi. Normal şartlarda bunun gibi bir eyleme tek başına kalkışamayacak insanlar, içinde bulunduğu topluluğun onlarla beraber hareket etmesiyle (veya onların toplulukla hareket etmesiyle) bu gibi işlere girişebiliyorlar. Yapılan hareketin doğruluğunu yanlışlığını değil arkasındaki sürü psikolojisine dikkat çekmeye çalışıyorum. Tek başınıza bir meydanda bağırarak slogan atamazken, bir toplulukla bunu göğsünüzü gere gere yapabiliyorsunuz. Eğer Ben yaptığım tüm eylemleri kendi değer yargılamarıma göre değerlendiriyor, normalde tek başıma da olsam bunu yapabileceğimi bildiğim için yapıyorum diyorsanız burada bahsettiğim kesimin sizinle alakası yok.

Sanırım bu tipleri birleştirdiğimizde ortaya çıkan şeyin aslında günümüz modern toplumu olduğunu fark edebiliyorsunuz. Peki bu dört tip’in ortak özelliği nedir? Tabii ki kurşun işlememesi. Normalde kullandığım kalıp değiştirilemez olması fakat fark ettim ki, herhangi birini değiştirecek kapasitede değilim. Bu insanların ortak özelliği, eğer 18–19 yaşlarını geçtilerse, bu fikirleri artık onların yaşam tarzı olmuş olmasıdır. Tuttukları takımdan, destekledikleri siyasi görüşten, inandıkları inanıştan, bilgi edinme yöntemlerinden asla taviz vermeyecek konumdalar. Fark etmişsinizdir ki bu kadar anlattıktan sonra bu tip bir topluma adapte olmak için, bu insanlarla çatışmak artık alternatif bir yol değildir. Bu yüzden, aslında değer yargıları olmayan, önemli olan insanın kendisini mutlu ettiği şeyi yapması fikrini savunuyormuşçasına davranıyoruz. Önemli olan karşıdakinin mutluluğu ve aldığı keyif. Örneğin;

a: Ahmet’le barıştık.

b: Ahmet seni aldatmamış mıydı?

a: evet ama çok pişman olmuş, hem erkek adam olur öyle kaçamakları. çok üzüldüm o haline dayanamadım…

b: aa, peki şimdi nasılsınız?

Normalde bu konuşmada yapılacak en son şey sanırım bu tarz bir cevap vermek olacaktır. Fakat şunu idrak etmemiz gerekiyor, yapılan şeylerin yanlış olduğunu ve Ahmet’in onu aldatmasının üstüne ne kadar pişman olursa olsun bunun herhangi bir bahanesi olmadığını, erkektir yapar argümanının ne kadar çirkin bir şey olduğunu ona anlatamazsınız. Çünkü anlayabilecek durumda olsaydı, zaten anlardı. Eskiden, bazı insanların verdikleri yanlış kararları gördükçe gerçeği göremediklerini, doğruyu ve yanlışı ayırt edemediklerini düşünürdüm. Fakat sonra anladım ki bu insanlar her şeyin farkındalar arkadaşlar. Bu insanlar, olan biten her şeyin, yapılanların sonuçlarının farkındalar. Bunları destekliyor ve göz yumuyorlar çünkü onlar da bu insanlar gibi düşünüyor. Ortada kimsenin yanlış yola sevkedildiği veya gözlerinin boyandığı yok. Bir süre sonra merhamet duygunuz yok oluyor ve olanları sadece mükemmel dinleyici sıfatıyla gözlemlemeye başlıyorsunuz. Sorgulama yok, yargılama yok, hata bulmak yok. Karşınızdaki insan verdiği kararda sonuna kadar haklı ve mantıklı. Bu arada, örnek diye verdiğim konuşmayı bizzat yaşadım…

Bir diğer örnek, yapılan hatayı başkaların da yaptığını belirterek bunu haklı çıkarmak. Mesela;

a: aslanım benim, nasıl da attı kendini yere de aldı penaltıyı, helal olsun!

b: bu yanlış bir şey değil mi?

a: e diğer takımlar da yapıyor?

Yanlış, yanlıştır. Doğru olmayan davranış, hangi şartlar altında olursa olsun

Y A N L I Ş T I R

Eğer hatalarınızın tek savunması “e başkaları da yapıyor” ise, büyük bir hatanın içindesiniz. Çünkü bu ülkede karısını döven de herkes yapıyor diye savunuyor kendisini, eşeğe tecavüz eden de. Bir yanlışı herkesin yapması o yanlışı meşrulaştırmıyor. Bir çocuğa dokunmak yanlış bir şey, değil mi? Bu normal olan herkesin karşı çıkacağı bir şeydir. Peki, bunu yapanların başkaları da yapıyor argümanı, yaptıkları şeyi masum veya doğru kılıyor mu? Peki neden bizim yaptığımız hataları başkalarının da yapması bu hataları meşru kılsın? Umarım bu konuda yeterince açık olabilmişimdir. Yanlış, yanlıştır. Yanlışı meşru kılmaya çalışmak da yanlıştır.

Başta da bahsettiğim gibi, bir şeyi birine anlatabilmeniz için önce onun gibi olmalısınız. O kişi, bu davranışın yanlış olduğunu anlayabilmesi için bunun sürekli onun takımına yapılması gerekiyor. Bir şeyi, birine anlatabilmeniz için dibine kadar empati yaptırmanız gerekiyor, bu yüzden sizin de bir canavara dönüşmeniz gerekiyor.

Canavara dönüşmeyi denediğim zaman yapamadığımı fark ettim, çünkü benden çok daha fazla canavar olan insanların sayısı fazla ve bu konuda da yetersiz kalıyordum. Ben de kendimi iki kişi halinde ayırmaya karar verdim.

Birincisi, her gün her yerde görebileceğiniz, herhangi bir derdinizi ve sevincinizi paylaşabileceğiniz, söyleyeceğiniz-yapacağınız-söylediğiniz-yaptığınız herhangi bir şey için sizi yargılamayan biri. Önemli olanın insanın içinden geleni yapması olduğuna inanan ve yaptığınız şey normal şartlarda saçma karşılanacak bir şey -Ahmet’le barışmak gibi- olsa bile, sizi yargılamayan ve size akıl vermeye çalışmayan birisi.

Ötekisi, her akşam oturup olan bitene anlam vermeye çalışan, bir şey yapmak isteyen ama yapmaya gücünün yetmeyeceğini bilen biri. Gücünü, kendi içindeki güçsüzlükle boğuşurken tüketen biri. Öteki yanının nasıl tahammül ettiğini anlamaya çalışan biri.

Peki, bu işin getirisi ve götürüsü neler?

Aslında bu her şeyde olduğu gibi, bu da bana tamamen yarar sağlamıyor. Öncelikle faydalarını anlatmak istiyorum. Eski okulumda gerçekten bunlarla savaşan ve bir şeyleri düzeltmeyi çalışan biriydim, bunun sonucunda sınıfın en sevilmeyen insanı oldum. Yeni okuluma geçtiğimde bir karar aldım ve kendime dedim ki sus. Hiçbir şeyi ve hiç kimseyi eleştirme. Hiç kimsenin yaptığı şeydeki kötü/zararlı yanları gösterme. Peki bunu yapabildim mi? Neredeyse… İşe yaradı mı? Tabiii ki hayır.. Yine de %100 başarıya ulaşamadım. Fakat insanları dinledikçe daha fazla tanıdığımı anladım. Yapılan her hareketin anlamsız olmadığını, aslında temelinde eskiden gelen bir şeyler olduğunu fark ettim.

Yukarda saydığım maddeleri hatırlıyor musunuz? Toplum olarak bunları kendi ellerimizle yarattık. Belki aile, belki çevre, belki sosyal medya hangisi olursa olsun tamamen bizim eserimiz. Son zamanlarda, bir kadının internette örümceek diyerek on binlerce lira kaldırdığına şahit oldum. An itibariyle 535 Bin takipçisi var. Sporcu değil, müzisyen değil, bilim insanı değil, topluma katkısı olan biri değil, onu ayıran herhangi bir özelliği yok, sizin bizim gibi bir insan fakat onu bu kadar insan takip ediyor. Sizce, bu insanlar, neden bu kadını takip ediyor? Çünkü o kadından hiçbir farkı yok. O insanların hepsi, ellerine böyle geçse tepe tepe kullanacak insanlar. Bunu anladıktan sonra yapılan hareketlere şaşırmamaya başlıyorsunuz. Bu aşamadan sonra artık bir şey söylemenize gerek kalmıyor. Çünkü herkes olmak istediği yerde, o insan ne yaptığının tamamen farkında ve bundan mutlu çünkü istediği şey zaten bu.

Artık kimseye bir şey anlatma çabasına girmemeyi anladğımıza göre, bu işin kötü tarafından bahsetmek istiyorum. Şişiyorsunuz arkadaşlar. Şişiyorsunuz. Karşınızdakini kendine gel diye tokatlayıp gözüne sokarcasına göstermek istiyorsunuz. Fakat diğer yanınız diyor ki, sen yorulacaksın. Anlamak istemeyen birine bir şey anlatmaya çalışmak çok zor, tam bir hasta tedaviye yanıt vermiyor olayı. Peki ben çok mu düzgünüm de böyle doldum her şeye, tabii ki hayır. Bu yazıları benim adıma utanarak okuyor olabilirisiniz, sizi gayet iyi anlıyorum fakat dediğim yöntem neye inanırsanız inanın veya neyi düşünürseniz düşünün sizi mutlu edebileceğini düşündüğüm şeyler. Bu hayattan sadece çevresindeki insanları eleştirip onlara laf sokara zevk alan insanlar var. Korkutucu ve saçma geliyor değil mi? Ama bu bir gerçek. Bu insanlar kendilerini böyle mutlu hissediyorlar. Birinin hakkında bir şeyler öğrenince, dedikosunu yapınca mutlu oluyor ve bende bunlarla mücadele edecek güç yok. Evet, bu bir korkaklık. Bu bir zayıflık. Zayıf olduğum için, her şeyi normal karşılayabilen bir yapım var. Çünkü bir şeyi görüp, onu değiştirememek ve ona müdahele edememek dayanması daha zor bir şey. Bunu yaşadıktan sonra sineye çekilmeyecek şeyleri, sineye çekmeyi göze alıyorsunuz.

Bu fikrimi ve düşünce yapımı açtığım çoğu kişi, bana acıyarak baktı. Çok ciddi söylüyorum, kendileri bana acıdılar, hatta :) falan koydular mesajlarının sonuna. Onlara göre, kendim değilmişim. Kendim olursam insanların beni sevmeyeceğinden korkuyormuşum ve bu yüzden böyle bir yola başvuruyormuşum. Siz de böyle düşünebilirsiniz ve ilk Oğuzhan bu fikirlerinizi duymak için can atıyor. Size katılıyorum, bazılarımızın hayattaki amacı yanlışlarla savaşmak ve üstesinden gelmek olabilir. Herkesin hayattaki beklentisi farklı. Benim size tavsiyem, bu yazdıklarımı çok da ciddiye almamanız. Çünkü, tavsiye, alandan çok verenin işine yarar derler. Asıl önemli olan şey, sizin nasıl mutlu yaşadığınız. Eğer ortada kendinizden 300 tane görmekten mutluysanız, lütfen öyle davranın. Kimseye zarar vermediğiniz sürece her iki Oğuzhan da sizi destekleyecektir*.

Okuduğunuz için teşekkür ederim, kişiliğiniz çok, sabrınız pek, huzuruz bol olsun!

--

--